|
|
Eloğlu yaptı mı yapıyor işte!
|
|
|
|
|
Merhabalar,
Bir süre aradan sonra tekrar sizlere yazmak güzel benim için. Ülkemizde gündem o kadar çok değişmekte ki takip etmek için insanın büyük bir zaman ayırması gerekiyor. Bu tüm dünyada da böyle artık çağımızın bir gereği diyerek konumuza başlayalım.
Yıllardır hep kafamı meşgul etmekte olan bir konu var. Devlet Sanat Kurumları'nın yaptığı projeler ve de özel sektör, ya da piyasanın yaptığı projelerin başarı-kalite oranında niçin gözle görülür fark var?
Bir taraftan bakıyorsunuz özel sektör bütçe ve diğer olanaklar açısından Devletten çok daha sınırlı olmalı ancak çok kaliteli ve de başarılı projelere imza atılıyor hem de devletin sanatçılarını da kullanarak.
Ancak devlet kurumları açısından baktığımızda elinde birçok kurum, sanatçı ve de salon bulunmasına rağmen başarı ve kalite gözle görülür şekilde düşük.
Ben burada hiç bir projeyi veya kurumu dile getirmek yermek ya da göklere çıkarmak amacında değilim. Altını asıl çizmek istediğim, bu durumun pozitife nasıl çevrilebilmesidir.
Devletin elindeki birçok sanatçı dışarıda çok başarılı işler yaparken neden aynı başarı kurumlarda yakalanamıyor?
Bu sanırım herkesin kafasını kurcalayan bir konu. Bu duruma sanatçılar açısından, devlet açısından ve de sanatseverler açısından da baksak, eminim herkesin konu hakkında birçok söyleyeceği şey vardır.
Yine eminim ki herkesin birçok yaratıcı fikri vardır. İşte sektörün bu fikirlere çok ihtiyacı var.
Doğru platformlarda, doğru duygularla, birlik ruhu ile hareket edilebilse, bu fikirler tartışılsa üretim kalitesi artışı hemen gerçekleşecektir. Yani önce birlik olmak, toplanmak, kafa kafaya vermek lazımdır. Bakan-Müsteşar-Bürokrat-Sanatçı-Memur demeden. Aynı gemide gittiğimiz bilinci ile yola çıkmak en önemli şeydir. Buna ihtiyaç büyüktür.
Dünyanın sayısız şehrinde ülkesinde yaptığım konserler-gösteriler sonucu edindiğim tecrübelerimden yola çıkarak bazı gözlemlerim sonucu vardığım çıkarımları paylaşayım sizinle. Belki bu fikirler bazı pozitif değişimlere doğru adımlar atılmasına vesile olur dilerim.
Her şeyden önce Sanatın icra edileceği salonlar olmalıdır. Bu salonlar akustik, sahne, teknik açısından dünyadaki en iyi örnekleri ile rekabet edecek düzeyde olmalıdır. (Taksim’deki AKM diyenleri duyar gibi oluyorum. Ancak orada sayısız opera bale temsili senfoni konseri yapan biri olarak şunu net söylemeliyim ki o standartların çok üstünde bir salondan bahsediyorum )
Akustik deyip geçmeyin sakın o eserler besteciler tarafından belli akustik şartlar hayal edilerek bestelenir. Yani şöyle düşünün 7+1 surround ses teknolojisi ile yapılmış, tasarlanmış bir filmi sadece stereo bir TV den izlediğinizi düşünün. İşte biraz böyle yani kimseler alınmasın Türkiye' de dinlenilen konserlerin çoğunluğu eserleri tam olarak doyurucu bir şekilde dinlemenize olanak sağlamıyor.
Devam edelim, bu salonlar mimari açısından da çok enteresan olmalı. Olmalı ki şehri ziyaret eden yerli-yabancı turistler orayı görmeden edememeli. Yaşam alanları, insanların ortak vakit geçirebilecekleri çok zevkli alanlarla bezenmiş olmalı.
En ama en önemlisi de o binanın içine bir gösteriye bilet almadan girilememelidir!
Dışarıdan herkes gıpta etmeli fotoğrafını çekebilmeli amma ve lakin içine girmek sadece bilet almak şartı olmalıdır.
Bu gibi salonlarda ben konserler verdim provadan sonra binanın iç salonunu gezmeme dahi izin vermediler!
Sonra o salonlar şehirlerin gözbebeğidir ve mücevherlerinden biridir. Tüm tur otobüslerinin güzergahındadırlar. Oraya gelen ve de gösteri afişlerini gören turist dünya standartlarındaki fiyatlarla bilet alacaktır. Çünkü zaten bu onlar için normal bir şeydir.
İşte o zaman da sanat kurumları ve sanatsal seviye artmak zorunda kalacaktır. Aynen özel sektörün tasalandığı gibi bilet satışları ve de kar kaygısı da makul ölçüde sanatçıları ilgilendirmelidir. Buna gözünü kapamak çağı yakalayamamak işin kolayına kaçmaktır. Her çağda salonun dolu olması ve mali olarak başarıya ulaşması faktörü en önemli faktörlerden biridir. Puccini veya Verdi operalarının, Çaykovski balelerinin kısacası her ünlü eserin sahnelenmesi bu başarılara da ulaştırdığı içindir!
Çağın gereklerini yakalayamayan sanat kurumu yok olmaya mahkumdur bu er ya da geç gerçekleşir. Doğal bir süreçtir bu göz kapamak sonucu değiştirmez.
Bence şimdiden sektördeki herkes ister ister devlet kanadından bürokrat olsun, isterse maaşlı memur sanatçı olsun önümüzdeki ortak parlak geleceği inşa etmek için, bir an evvel el ele vermeli, fikir birliğine ulaşmalı ve de icraata geçmelidir.
Aksi halde yine sohbetlerin ana teması Eloğlu yaptı mı yapıyor işte olacaktır! Soruyorum bizim neyimiz eksik?
Bunun için özel sektörde gerçekleşen kısacık sürelerde başarıya ulaşan projeleri iyi analiz edin derim!