Kyra kendi doğrularının peşinde bakımsız ve soğuk bir evde sade bir hayat yaşamaktadır. 3 yıl önce ayrıldığı günden beri görmediği eski sevgilisi Tom bir gün çıkıp gelir. Tom paranın gücün ve başarının vucut bulmuş şekli gibidir kavanoz açması bile bir güç ve otorite şovudur. Kyra ise aşk acısı ve kırgınlıklarını neredeyse bir keşiş hayatıyla dünya zevklerinden vazgeçerek unutmaya çalışmaktadır. Ancak oyun ilerledikçe klişeler yavaş yavaş yerlerini gerçeklere bırakmaya başlar. Kyra ve Tomun kendilerini dış dünyaya göstermek istedikleri kişilikleriyle, gerçek kişilikleri arasında ki farklar yavaş yavaş çatlayan maskelerin arasından filizlenmeye başlar., güç, aşk, sadakat, dünya nimetlerine duyulan özlem, kendi kendine söylenen yalanlar ve verilen sözler üzerine küçük bir hikaye seyrederiz.
Birçok konuda aykırı fikirler söyleyen ve bunu hiç dikte etmeyen yapısıyla sakince ve hiç rahatsız etmeden yapmayı başaran oyun, bunu büyük ölçüde detaylı düşünülmüş rejisine borçlu. Oyunu izleyip çıktıktan sonra düşünüp birçok detay ve repliğin ne kadar güzel olduğunu tekrar tekrar fark ettiğiniz ve “acaba bir kere daha izlenir mi?” diye içinizden geçirdiğiniz harika bir oyun “Pencere”
Haluk Bilginer, Esra Bezen Bilgin ve Kürşat Demir aynı David Hare'nin başarılı metninde olduğu gibi çok güçlü, etkileyici, iddialı ama aynı zamanda ikna edici ve yumuşak bir oynuculuk sergiliyorlar.Birkan Uz' un başarılı rejisi de bu usta oyunculuklara eklenince sahnede aktörlerin ve dekorların yerini ufak bir dilim hayat alıyor.