Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanlığı 2019-2020 Özel Ödülleri Töreni’nde yaptığı konuşmada, “Bir milleti maziden atiye taşıyan kültürse, o kültürün en önemli unsuru da dildir. Kültür, dil kalıbında şekillenip, dil kabında gelecek kuşaklara aktarılır. Dil olmadan insan, aile, toplum, millet, kültür ve medeniyet de olmaz. Diline sahip çıkmayan, dilini zenginleştiremeyen milletler, tıpkı kökleri kuruyan ağaçlar gibi, esen rüzgârlar karşısında devrilmeye mahkûmdur” dedi.
“TÜRKİYE, TARİH BOYUNCA MEDENİYETLERİN KAVŞAĞINDA YER ALMIŞ BİR ÜLKEDİR”
Ödüle layık görülen; Odunpazarı Modern Müzesini, Antakya Medeniyetler Korosu’nu, Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi’ni, Mim Sanat Akademisi’ni ve İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi’ni kuran, yaşatan, zenginleştiren sanat ve sanatçı dostlarını tebrik eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1979 yılından günümüze kadar ödüllerin tevdi edildiği kültür-sanat insanlarını ve kurumlarını da saygıyla yâd ettiğini söyledi.
Türkiye’nin tarih boyunca medeniyetlerin kavşağında yer almış bir ülke olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tek başına bir değer olan İstanbul’un yanında, Hatay’dan Kayseri’ye, Ürgüp’ten Hasankeyf’e, Efes’ten Hattuşaş’a kadar ülkemizin dört bir tarafında, medeniyetlere beşiklik yapmış yerlerimiz var. Topkapı’daki eserlerin bir benzerini, yağmayla bir araya getirilmiş ürünlerin teşhir edildiği yerleri bir kenara bırakacak olursak, kapasite ve çeşitlilik itibariyle dünyada hiçbir müzede bulamazsınız. Bırakın Topkapı Sarayı’nın tamamını, tek bir odasını dahi hakkını vererek gezmeniz için saatlere ihtiyaç duyarsınız. Binlerce yıla sâri kadim mirası sürekli zenginleştiren milletimiz, mimariden musikiye, hüsnühattan edebiyata kadar kültürün farklı alanlarında nadide eserler üretmiştir.”
“MEDENİYETİMİZİN GÖRKEMİNİ YANSITAN ESERLERİN DEĞERİ MAALESEF UZUN YILLAR BİLİNEMEDİ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ecdadın sadece sınırlar içinde değil, gönül coğrafyasının dört bir köşesinde eserler bıraktığına işaret ederek, “Medeniyetimizin görkemini, ecdadımızın ufkunu yansıtan bu eserlerin değeri maalesef uzun yıllar bilinemedi. Diğer pek çok konuda olduğu gibi, kültürümüze ve kültür mirasımıza hakkıyla sahip çıkma noktasında da ciddi sıkıntılar yaşadık. Bir dönem ülkemizin kültür-sanat dünyasını esir alan kısır ve bağnaz bakış açısı, binlerce yıllık medeniyet mirasımıza da sırtını döndü” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, birçok kültür-sanat eserinin bu dönemde ya müzelerin mahzenlerinde ya da kütüphanelerin tozlu raflarında bakımsızlığa, unutulmaya terk edildiğini, ihmalin yerini zamanla kasta, ilgisizliğin yerini bilgisizliğe, gafletin yerini zamanla hesaplaşmaya bıraktığını anlattı.
“Millete, tarihe, köklü medeniyet tasavvurumuza ait ne varsa çoğu dışlandı, yok sayıldı, hor-hakir görüldü” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yıkım ekibinin karşısında kendini tarihe, sanata ve kültürüne sahip çıkmaya vakfetmiş insanların da var olduğunun altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, az sayıdaki çilekeş insanların neşrettikleri eserler, açtıkları sergiler ve kurdukları müzelerle kültür hazinesini yaşatmaya çalıştıklarını, geçmişin eskimeyen güzellikleriyle bugünün modern eserlerini buluşturarak, sanatın evrensel yönünü gösterdiklerini anlattı.
“BİR MİLLETİ MAZİDEN ATİYE TAŞIYAN KÜLTÜRSE, O KÜLTÜRÜN EN ÖNEMLİ UNSURU DA DİLDİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kültürle ilgili tartışmalarda o kültürün taşıyıcısı “dil”in ihmal edildiği uyarısında bulunarak, Türkiye’de de kültür meselesinin ekseriyetle, bizzat işin uzmanları tarafından, “dil” meselesinin dışında değerlendirildiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bir milleti maziden atiye taşıyan kültürse, o kültürün en önemli unsuru da dildir. Kültür, dil kalıbında şekillenip, dil kabında gelecek kuşaklara aktarılır. Dil olmadan insan, aile, toplum, millet, kültür ve medeniyet de olmaz” diye konuştu.
“Diline sahip çıkmayan, dilini zenginleştiremeyen milletler, tıpkı kökleri kuruyan ağaçlar gibi, esen rüzgârlar karşısında devrilmeye mahkûmdur” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Peyami Safa bunu “Dilini kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmiş demektir” sözünü hatırlatarak, bu acı gerçeğe rağmen “dil” meselesine yeterince eğilmediklerini kaydetti.
Tabelalardaki yabancı kelimelerin çokluğuna ve Türkçe’nin kullanılmamasına tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu: “Millî kimliğimizin ve hafızamızın nişanesi olan ‘Türkçeye’ hak ettiği ihtimamı göstermiyoruz. Bunda elbette, bir dönem ‘özleştirmecilik’ adı altında dilimizin çoraklaştırılmasının, sığlaştırılmasının, kısırlaştırılmasının payı bulunuyor. Dilde sadeleştirme niyetiyle çıkılan yolda, Türkçemiz, tarihimizin en büyük kelime katliamına maruz bırakılmıştır. Asırlar boyunca kullana kullana Türkçeleştirdiğimiz kelimelere getirilen yasaklar, iddia edildiği gibi dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmaya yetmemiştir. Bilakis dil cellatlarının elinde güzel Türkçemiz, bir müddet sonra bizzat Gazi’nin ifadesiyle ‘bir çıkmaza saplanmıştır.’ Zengin kelime birikiminin tasfiyesiyle ortaya çıkan boşluğu, bir dönem Fransızca, son dönemde de İngilizce kökenli ifadeler doldurmuştur.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dilde yaşanan olumsuzluğun son yıllarda giderek yaygınlaşan “sosyal medya dili” ve “plaza dili” ile daha da kötüleştiğine dikkati çekerek, ne Türkçe’ye ne de İngilizce’ye uyan tuhaf bir dilin ortaya çıktığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Aynı şekilde kısaltma bahanesiyle uydurulan ve ne olduğu anlaşılmayan harf yığınları, sosyal medyayı istila etmiştir. Dilde müstevlilerin adeta mahkûmu gibiyiz. Elbette başka dillerden kelime almak, bir kusur değil aksine bir zenginliktir. Dilin sesi ve cümle yapısını, yani Türkçenin mayasını bozmadığı müddetçe esasen bunda bir beis de yoktur. Hâlbuki burada Türkçe fiiller ve kelimeler yerine yabancı dildeki karşılıkları ikame edilmekle kalınmıyor, asıl Türkçemizde olmayan zaman ve cümle yapılarıyla dilimizin özü tahrip ediliyor. Bu tuhaf dilin, toplumun belli kesimleri arasında bir saygınlık göstergesine dönüşmesi ise meselenin bir başka boyutudur” diye konuştu.
“YABANCI DİLLERİN İSTİLASI KARŞISINDA TÜRKÇEMİZİ KORUYUP GELİŞTİRMELİYİZ”
Günümüzde siyasetten sanata, beşeri ilişkilerden eğitime kadar pek çok alanda karşılaşılan sıkıntıların temelinde dil meselesi bulunduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sorunun çözülmeden diğer konularda da mesafe alınamayacağını dile getirdi.
“Şayet millet olarak bizim bir kültür davamız varsa, işe öncelikle Türkçeden başlamamız gerekiyor” ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dilimize sahip çıktığımız ölçüde kültürümüze, kimliğimize, tarihimize, sanatımıza da sahip çıkabileceğimize inanıyorum. Türk dilinin konuşulduğu geniş coğrafyada yürüteceğimiz çalışmalar için de, öncelikle kendi dilimizi geliştirmemiz gerekiyor. Bu bakımdan geleceğimize yapacağımız en büyük yatırımlardan biri, bizden öncekilerin hatalarını tekrarlamadan, yabancı dillerin istilası karşısında Türkçemizi korumak, geliştirmek, zenginleştirmek olacaktır” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkçe’nin korunması ve geliştirilmesi için siyasetçilerden bilim adamlarına, gazetecilerden üniversite hocalarına, ailelerden öğretmenlere kadar birçok kesime önemli görevler düştüğüne vurgu yaparak, “Siz kültür-sanat insanlarımız başta olmak üzere, tüm kalem ve kelam erbabımızdan dilimize sahip çıkmasını bekliyorum. Dil meselesinin siyaset ve ideoloji üstü bir konu olduğunu burada tekrar vurgulamak istiyorum” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ödül tevdi edilecek üstatları tekrar tebrik ederek, bundan sonraki çalışmalarında muvaffakiyetler diledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının ardından, Odunpazarı Modern Müzesi’nin ödülünü müzenin kurucusu Erol Tabanca’ya, Antakya Medeniyetler Korosu’nun ödülünü koro şefi Berna Özfırat’a, Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi’nin ödülünü müzenin kurucusu Halil Nejat Çuhadaroğlu’na, Mim Sanat Akademisi’nin ödülünü akademi kurucularından Fatma Kesgün’e ve İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi’nin ödülünü de müzenin kurucularından Eda Tekcan’a takdim etti.