BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 günü yayılmacı (Emperyalist) Atlantik
İttifakı’nın Haçlı çıkarları doğrultusunda aldığı 186 no’lu kararla Kıbrıs adasındaki
tanınmış devleti statüsünün bahşedildiği ve adanın yaklaşık üçte ikisini ellerinde tutan
Rumlarda son zamanlarda bir paranoya görülmeye başladı.
Bu paranoya, Rumların adanın mutlak hakimi olmaktan çıkarılacağı düşüncesinden
veya gerçeğinden kaynaklanıyor. Neredeyse tüm Rumca gazetelerde bu konuya
uzaktan yakından değinilen yazılar çıkıyor.
Bu paranoyada gerçeklik payı da yok değil. Rumlar adanın kuzeyinde yer alan Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) topraklarına ellerini, kollarını sallayıp giremiyor,
KKTC muhaceret Polisleri ve de Dairesi izin verirse girebiliyorlar. Yanı adanın kuzeyi
ile ilgili en ufak bir egemenlik hakları yok.
Rum sivillerin KKTC topraklarına istedikleri zaman giremedikleri gibi, Rum Milli
Muhafız Ordusu (RMMO) askerleri ve Rum Polisi hiç giremiyor, sınırın yanına bile
yaklaşamıyor. 1974 öncesi kendilerini Kıbrıs adasının sahibi zanneden RMMO
askerleri, kendilerini eze eze gelen Mehmetçiğin önünden sıçanlar gibi kaçıp,
saklanacak delik bulabildikten sonra, bir daha başlarını o delikten çıkarma cesaretini
gösteremediler. Şimdi, bırakın KKTC topraklarına geçmeyi, dönüp sınıra bakmaya
bile cesaret edemezken, Kıbrıs adasının egemeni biziz diye afra tafra atıyorlar.
Paranoyaları kendilerine özgü.
Sanki de Kıbrıs Türkleri “Federal Cumhuriyet”in kurulması için masaya oturacak,
uzun müzakerelerden sonra bir anlaşmaya varılacak, Kıbrıs Türklerinin fiilen ortak
oldukları bir Federal Cumhuriyet kurulacak ve bunu takiben de Kıbrıslı Rumlar
1963'ten bu yana sahip oldukları Kıbrıs Cumhuriyeti adlı sözde devlet üzerindeki
mutlak kontrollerini kaybedecekler ve de anlaşma içindeki “siyasi eşitlik” adına iktidarı
Kıbrıslı Türklerle paylaşmak zorunda kalacaklar.
İşte günümüzde Rumları zihinlerini bulandıran, geceleri kabus görmelerine neden
olan ve de gündüzleri de paranoyaya kapılmalarına yol açan korkunun kaynağı bu.
Rumların şimdiki liderleri Hristodulis’ten evvel görev yapmış, i(kisi E.O.K.A. terör
örgütü kökenli, diğeri aşırı solcu) N. Anastasiadis, D. Hristofias ve T. Papadopullos,
sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devlet gücünü kendi uhdelerinde tutmayı tercih
ettiklerinden, hedef ve söylem değiştirdi. Siyasi jargona yüklenerek Kıbrıs
Cumhuriyeti statüsünün korunmasının en doğru siyasi yol ve çözüm olduğunu Rum
halkına duyurdular ve büyük bir kamuoyu desteği almayı becerdiler. Her ortam ve
yerde bu statülerini korumak için Kıbrıs Türklerine ve Türkiye’ye siyasi olarak
saldırmayı, doğru da olsa, yanlış da olsa, insanlık dışı kararlar alsalar da, bunu doğru
saydırmak için hep Hristiyan bir topluluk olan Atlantik İttifakı’nın arkasına saklanarak
destek aldılar.
Türkleri azınlık gören Rum siyasi partilerinin sözde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin
korunmasını milli dava haline getirmeleri ve bunu enosis yolunda her ne pahasına
olursa olsun korunması gereken en değerli icraat olarak Rum halkının kafasına
sokmalarının nedeni de Türklerle ortak bir devlet kurup egemenliği paylaşmak
istememeleri.
Aralık ayında gerçekleşecek Avrupa Konseyi toplantısında AB-Türkiye ilişkileri ele
alınırken, gündeme Kıbrıs konusu da girdiğinde, Rum lider Hristodulidis, “mevcut
statüko sürdürülemez” sözlerini samimiyetle söylüyorsa, Rumların yıllardır Türklerle
ortaklık yapmamak için çeşitli bahanelerle reddettikleri “Federal Çözüm” önemini
kaybedecek ve tarihin tozlu sayfaları arasında yerini alacak.
Bundan sonrasında da BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs adasına, toplumlararası
çatışmaların yaşanmayacağı bir barışın getirilmesini sağlayacak yeni bir çözüm
modelini taraflara sunması gerekecek.
Bizim modelimiz ve kararımız belli…
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı