“Mevsim, çantasında hikayeleriyle Gedelli’ye geliyor…”
“Türk aile yapısını incelemek için sosyoloji profesörlerinin öğrencilerine izlettirdiği bir diziye dahil olmak daha büyük bir sorumluluk hissettiriyor…”
TRT 1 izleyicilerinin ilk bölümden itibaren müdavimi oldukları ve her hafta milyonları ekran başında buluşturan Gönül Dağı, etkileyici senaryosu ve usta oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. 4. Sezonda genç ve yetenekli oyuncuları da kadrosuna dahil eden diziye, ünlü sanatçı Şive Şenözen Samancı da katıldı. Şive Şenözen, Gönül Dağı’nda Müzik Öğretmeni Mevsim karakterini canlandıracak. Şenözen’le hem Gönül Dağı’nı hem de özel yaşamıyla ilgili bilinmeyenleri konuştuk.
-Gönül Dağı ailesine Müzik Öğretmeni Mevsim karakteriyle 118. Bölümde katıldınız. Selma öğretmenin de arkadaşı olan Mevsim’i sizden dinleyebilir miyiz? Gedelli’ye uyum sağlayabilecek mi?
-Mevsim öğretmen, adı gibi seyirciye 4 mevsimi hissettirecek; naif, eğlenceli, samimi ve fakat çantasında hikayeleriyle Gedelli’ye gelmiş genç bir müzik öğretmeni. Belli ki musikiye de özel bir ilgisi var. Türküleriyle kalpleri fetheden Gönül Dağı’na Türk musikisiyle bir renk katabileceğini hissettiriyor bana. Mevsim, renkleriyle bozkırdan ayrıksı dursa da sıcaklığıyla, samimiyetiyle Anadolu topraklarına ait olduğunu hissettirecek bir karakter. Bazen memleketin olmayan yerlere ait hissedersin, çünkü ritminiz tutmuştur. Mevsim’in ritminin de Gedelli’yle uyuşacağını hissediyorum.
-Selma öğretmen, idealist, kısıtlı şartlara rağmen kasabanın çocuklarına iyi bir eğitim vermek için canla başla çalışıyor, zorluklarla amansız bir mücadele veriyor. Mevsim öğretmen de yine aynı şekilde kasaba okuluna yenilikler getirecek mi?
-Hangimiz standartların dışında ders işleyen öğretmenlerimize hayran olup çok sevmedik, Mevsim Öğretmen’in kasaba okuluna renk katacağından şüphem yok.
-Gönül Dağı’ndan teklif geldiğinde neler hissettiniz?
-Türk seyircisinin samimiyetle işlenmiş işlere ilgisini biliyordum fakat 4 sezondur neredeyse her hafta birinciliği göğüsleyen, Türk aile yapısını incelemek için sosyoloji profesörlerinin öğrencilerine izlettirdiği bir diziye dahil olmak daha büyük bir sorumluluk hissettiriyor. Bu rolü bana emanet ettikleri için, senaristimize, sevgili yönetmenimize ve yapımcımıza teşekkür ederim.
Sivrihisar büyülü fakat zor bir coğrafya, hava koşulları pek çetin. Set ziyaretine gitmek bile bir hazırlık gerektiriyor, o yüzden eşim Yahya Samancı’dan “Sen beni ziyarete gelmiyorsun” sitemini sıkça işittim. Tam da bu sebeple dört yıldır evlerinden uzak, Sivrihisar’da bu diziye bilfiil emek vermiş herkesi ayrıca tebrik ve takdir ediyorum.
-Siz daha önce birçok dizide ve tiyatro oyununda rol aldınız. Sizin kamera arkasına, senaryo yazımına vb. ilginiz var mı?
-Kamera arkasında olmaya pek ilgim olmadı ancak kamera arkasını öğrenmek oyuncu olarak beni çok destekledi, bu sebeple ilgileniyorum, öğrenmeye çalışıyorum diyebilirim. Yazmak ise çocukluğumdan beri bana en iyi gelen, kendimi en iyi ifade edebildiğim yol. Konservatuvarda okurken dramaturji dersi için bir animasyon senaryosu yazmıştım, çocukluğumun ve İzmir’in simgesi fil Pak Bahadır’ın hikayesi.
-Gönül Dağı ilk bölümden itibaren büyük başarı grafiği yakalayan bir dizi siz bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
-Bu başarıyı getiren şeyin birçok bileşeni olduğunu biliyorum ancak kısaca özetlemek gerekirse, samimiyet. Samimiyetle yazılıp, işlenip seyirciye aktarılmasıdır en büyük etken. Hamide abla, Kemal abi diziyi izlerken kendini, komşusunu, eşini, dostunu görüyor ekranda, o eve yabancı kimse yok bu dizide.
-Gönül Dağı, Anadolu bozkırında küçük bir kasabada yaşayan idealist, zeki mucit gencler ve sevdiklerinin yaşamlarından kesitleri sunuyor. Türkiye’de özellikle Anadolu’da böyle gençlere sahip çıkmak için neler yapılabilir?
-Ben o mucitlerden biriyle tanıştım. Lavanta tarımı yapıyorum, yarı zamanlı çiftçiyim diyebilirim. Her sene hasat zamanı işçi bulmak büyük mesele.
2 sezon önce Denizli’nin köyünden genç bir mühendisle tanıştık, Murat. Lavanta hasat makinası icat etmiş, kendi imkanlarıyla hayata geçirmiş, patentini almış ve artık her sene daha da geliştirerek lavantalarımızı hasat etmeye geliyor.
İşimizi bu kadar kolaylaştırdığı için Murat’a minnettarız. Onun emeğine sahip çıkmak için, her sene onunla çalışıyoruz ve başarısından bahsediyoruz.
Fakat isterdim ki, o hasat yapan traktörün üstünde mucit Murat değil de bir operatör olsun ve Murat o esnada ona sunulan imkanlarla yeni icatları üzerine çalışsın…
-Boş zamanlarınızda neler yapmayı seversiniz? Sosyal medya ile aranız nasıl?
-İş dışında kalan vakitlerimde, mutlaka spor yapıyorum, bahçemde sebze, meyve bitki yetiştirmekle uğraşıyorum. Aromaterapiye özel bir ilgim var, zaman zaman karışımlar hazırlarım, doğa yürüyüşleri yaparım, doğadan topladığım bitkilerin şifasından faydalanılacak yöntemler üzerine çalışmalar yaparım. Denizde olmayı çok seviyorum, balık tutmayı çok seviyorum fakat bunlar benim boş zamanlarımda yaptığım şeyler değil de hayatımın birer parçası aslında. Bunlarla ilgilenirken pek de boş vaktim olmuyor sanki :)
Sosyal medya benim için dünyayı anlık takip edebildiğim, istediğim an bakabildiğim fotoğraf albümüm gibi ve işim gereği geri dönüşleri tepkileri hızla alabildiğim bir mecra. Bu açıdan işe yarar buluyorum fakat son zamanlarda vardığı nokta bana biraz ürkütücü de gelmiyor değil.