KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı,Kıbrıs İlim Üniversitesi Dekanı Prof.Dr. Ata Atunun ilgiyle okunacak gündeme dair özel köşe Yazısı
Türkiye mi AB’ye, AB mi Türkiye’ye muhtaç?
Avrupa Birliği (AB), Yunanların ve Rumların tüm girişim ve baskılarına rağmen Aralık
ve Mart zirvelerinde AB-Türkiye ilişkilerini ele almaktan kaçındı ve daha sonraki
zirvelere erteledi. 17-18 Nisan'da Brüksel'de gerçekleştirilen AB Devlet ve Hükümet
Başkanları Nisan Özel Zirvesi'nde de Yunan ve Rumlardan gelen baskılar nedeni ile
konuyu kerhen “stratejik tartışma” kapsamında ele aldı.
AB Devlet ve hükümet liderleri, Ankara ile ilişkilerin ilerletilmesi için gerekli
çalışmaların başlatılmasını kararlaştırırken bunun kuyruğuna da “50 yıldır dile
getirilen Kıbrıs sorununun Birleşmiş Milletler (BM) parametreleri çerçevesinde
çözümü için müzakerelerin yeniden başlatılması gerektiği” cümlesini eklediler. Oysa
bu cümle Nisan zirvesinin sonuç bildirisinde olsa da, olmasa da değişen bir şey yok,
olmayacak…
Rumların ve Yunanların, Kıbrıs Türklerini yeni kurulacak devlete ortak yapmamak için
olabildiğince savsakladıkları ve incir ipi gibi uzattıkları müzakereler kendilerinin
maksimalist talepleri nedeni ile çökünce aniden kendilerinin hiç kulak asmadığı bu
BM Parametreleri kıymete bindi ve Atlantik ittifakında yer alan her toplantıdan sonra
yapılan açıklamaların kuyruğuna bu tavsiyeyi ekletmeye çalışıyorlar, son elli yıldır
konuşulmasına ve uygulanamamış olmasına rağmen…
AB’nin tavsiyelerinin, kararlarının ve sair açıklamalarının geçerliliğinin olup olmadığı
tartışma kaldırıyor. Eğer bu BM parametrelerinin geçerliliği olsaydı Yunanlar ve
Rumlar tarafından çoktan uygulanır, Kıbrıs konusu çözülürdü. Kıbrıs adasını Yunan
toprağı yapmak ve Kıbrıs Türklerini ikinci sınıf azınlık konumuna düşürmek için elden
geleni yaptıktan sonra baktılar gördüler ki Türkiye bölgede üzerinde baskı
uygulanamayacak konumda, AB üyelikleri işe yaramayacak, o zaman elli yıldır
uygulamaktan kaçındıkları BM parametrelerini öne çıkarmak gerekti.
Gelelim AB devlet ve hükümet başkanları Nisan zirvesinin sonuç bildirisinde yer alan
Türkiye ile ilgili bölüme; Kafa karıştıran ve AB-Türkiye ilişkilerine de değinen ortak
bildiri, AB Komisyonu Başkan Yardımcısı ve Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası
Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile AB Komisyonu tarafından hazırlandı.
Ortak Bildirinin içinde yer alan tavsiyelerle ilgili bölümde somut bir karar yok, mali
kısıtlama yok, uygulama yok, ambargo yok, ticari kısıtlama yok, ekonomik yaptırım
yok. Belli ki AB, Türkiye’ye baskı yapmayı ve karşısına almayı göze alamamış ve
Yunan ve Rumların ağzını kapatacak bir şeyler yapalım diyerek, sonuç bildirisinin
içine “geçerliliği tartışılır” bir tavsiye eklemişler.
Rum lider Hristodulidis sonuç bildirinde yer alan AB-Türkiye ilişkileri ile ilgili bu
paragrafı, “AB-Türkiye ilişkilerini Kıbrıs konusunda bağladım ve zafer kazandık” gibi
kelimeler içeren bir cümle ile kendi halkına yutturmaya çalışsa da işin aslı öyle değil.
En az on kez arka arkaya okuduğum bildiride, elli yıldır dillendirilen Kıbrıs sorununun
BM parametreleri çerçevesinde çözümü tavsiyesine ilaveten açık ve net olarak
“Avrupa Birliği'nin, Doğu Akdeniz'de istikrarlı ve güvenli bir ortamda ve Türkiye ile
işbirliğine dayalı, karşılıklı yarar sağlayan bir ilişkinin geliştirilmesinde stratejik çıkarı
vardır. Türkiye'nin yapıcı katılımı, ortak bildiride belirlenen çeşitli işbirliği alanlarının
geliştirilmesine yardımcı olacaktır” denilmekte.
Belli ki çıkar dengeleri 21. Yüzyılın ikinci çeyreğine girilirken Türkiye lehine değişmiş.
“Kıbrıs sorununun çözümünde hangi tarafın isteği daha baskın olacak” sorusunun
yanıtı da önümüzdeki yıllarda daha net bir biçimde verilecek gibi…
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili