|
TYB Mehmet Akif Divanı'nda gerçekleşen, hikayeci ve eleştirmen Necip Tosun’un yönettiği etkinlikte konuşan Ayçil; yazı, hayat, yazarlık tecrübesi, bir dergi yönetmek, şiir konularında deneyimlerini ve anılarını anlattı.
Kitap Sevgisi içimizden gelen bir şey
Ayçil yaptığı konuşmada yazı hayatının nasıl başladığını şöyle anlattı; “Erzincan’ın Çayeli ilçesinde doğdum. Çocukluğum, ilkokul, ortaokul, lise yıllarım bu ilçede geçti. İlk kitap okuma kültürümü de ortaokul, lise yılları arasında edindim diyebilirim. Okulumuzun güzel bir kütüphanesi vardı. Çift kanatlı bir kapının ardında çoğu Milli Eğitim Bakanlığı tarafından basılmış klasikler yer alıyordu. Yıllar sonra şunu anlıyorum ki kitap sevgisi, kitaplara ilgi sadece öğretilen bir şey değil, bazen de içimizden gelen bir şey. İlkyazım, lise ikinci sınıftayken ilçemizde ilk kez yayınlanmaya başlayan “Çayırlı” gazetesinde çıktı. O zamanlar ilçede avukatlık yapan dayım, gazetesinin yayın yönetmenliğini yapıyordu. Fizik öğretmenim Celal Arıcı kolay yayınlanacağını düşünerek bir yazı yazdırdı bana ve doğal olarak yayınlandı. Yazıyı yazdıran Fizik öğretmeni olunca, ilkyazının başlığı da tuhaf oldu tabii: “Nükleer Enerjinin Faydaları.” Ancak yakın zaman da bir arkadaş benimle ilgili bir çalışma yaptığı için benden o yazıyı rica etti, ben de çıkardım tekrar okudum. Lise ikinci sınıfta yazdığım o yazının hiç de teknik bir yazı olmadığını gayet edebi bir kumaşla yazıldığını gördüm.”
İlk şiiri nasıl yazdığına ilişkin bilgiler veren Ayçil, küçük kardeşi Ahmet’in bir şiir yarışmasına katılmak için yazdığı şiiri beğenmediğini ve sonra birlikte yazdıkları şiirin ikinci olduğunu söyledi.
2018 yılında yayımlanan “Sur Kenti Hikayeleri” hakkında da bilgi veren Ayçin, “kendimize ait tarihsel malzemelerin serüvenini yerli bir dille ve sıcaklığını koruyarak sur kenti hikâyelerinde anlattım.” diye konuştu ve okurların kitabı çok sevdiğini ve üst üstte baskılar yaptığını ifade etti.
Modern edebiyatı taşra kökenliler inşa etmeye çalışıyor
Türkiye’deki toplumsal hareketliliğin herkesi etkilediğini, taşradan büyük şehirlere ya da yatay bazı yerlere sürekli göçün kültürü de değiştirdiğini belirten Ayçil sözlerini şöyle sürdürdü:
“Doğal olarak benim şiirimde taşradan merkeze doğru o hareketliliği özne üzerinde oluşturduğu baskının izleri hala devam ediyor. Şiir modern bir şiir ama biz nereye gidersek gidelim çocukluğumuzla beraber gidiyoruz. Çocukluğumuz dışında hiçbir hayal kurmamız mümkün değil, çocukluğumuz dışındaki her şey müştemilattır. Ana mimariyi çocukluğumuz oluşturuyor bundan dolayı çocukluğumuzun eşya nizamı, anne yemekleri, ağaçları, dereleri bir anlamda bizim bilyemizi oluşturuyor. O mekanın dışında gittiğimiz yer biz de şu ya da bu şekilde bir kasıntı ya da başka durumlar oluşturuyor. Türkiye’de büyük şehirlerde doğmuş çocuklara özeniyorum. Çünkü çok geniş eşya kadrosu içine doğuyorlar. Sadece lunaparktaki oyuncaklar ve isimleri muazzam bir zenginlik oluşturuyor. Kısacası taşra övgüsünü de bir yerden sonra soru işareti ile düşünmek lazım. Ne eşya kadrosu birkaç dağ tepe ismi biliyorsunuz falan. Bu kasılmanın yani öznenin çocukluk dünyasının geleceğin geniş dünyasına yetmeme kasıntısı olduğunu düşünüyorum. Ben Beyoğlu’nun arka sokağında gece karanlıkta işlenen bir cinayeti anlatmakta güçlük çekiyorum. Çünkü çocukluğumun dünyası değil ve onu kendime çok yakın hissedemiyorum. Modern edebiyat başından beri şehir edebiyatıdır. Türk edebiyatının bence sorunlarından da bir tanesi modern edebiyatı hala taşra kökenli insanların inşa etmeye çalışması. Bunu bir açmaz olarak görüyorum. Hatta Türk muhafazakârlığın, Müslümanlığın temel sorunlarından birinin bu olduğunu düşünüyorum. Taşra kökenli muhafazakâr insan tiplerini modernliği yarım yamalak algılayıp kah şikayetçilikle kah bir iki bir şeyi düzeltmekle işi yoluna koyacağını zanneden bir mekanizma.”
Ali Ayçil sözlerini şöyle sürdürdü: “Her dönemde kanona birkaç yazar eklenir. Kanon dediğimiz şey nedir size basit bir şekilde anlatayım. Bir ülkede Milli Eğitim Bakanlığının liselerde okutabileceği kitaplar kanondur. Türkiye’de insanlar edebiyattan, sanattan düşünceden kendi ideolojik alanlarını anladıkları için devlet buna göre nasıl hareket edecek bir sınıfta alevi çocuk var, Sünni çocuk var, Kürt çocuk var kanon aynı zamanda bizim gibi ülkelerde zorda bir iş öyle bir kanonik alan oluşacak ki bunu alevi çocukta okuyacak, Sünni çocukta okuyacak dayatmazsın. Bunlara rağmen çok güzel bir kanonik alanımız var. Mesela, Ahmet Hamdi Tanpınar kitapla, edebiyatla, düşünceyle ilgilenenleri okur. Türk edebiyatının kanonik kökeni gittikçe de güçleniyor. Benim sözüm var “Bizim en büyük ordumuz Türkçedir.” onun içinde Türk kanonuna güveniyoruz.”
Söyleşinin sonunda, TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan, Yazar, şair Ali Ayçil’e TYB’nin yayınlarından hediye etti.
Söyleşiye, Cumhurbaşkanlığı eski Genel Sekreteri Mustafa İsen, Şanlıurfa eski Milletvekili İbrahim Halil Çelik, Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü Nezir Gül, TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan, Genel başkan Başdanışmanı İbrahim Ulvi Yavuz, Genel Başkan Yardımcısı Osman Özbahçe, Genel Sekreter Doç. Dr. Muhammet Enes Kala, Genel Mali Sekreter Ahmet Fatih Gökdağ, Yönetim kurulu üyesi Mehmet Kurtoğlu, şairler, yazarlar ve Ali Ayçil’in okurları katıldı.
|
|
|
|
|
|
|
FACEBOOK YORUM |
Yorumlarınızı
Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın... |
|
|
|
|
|
|
|
YORUMLAR |
Onay bekleyen yorum yok. |
|
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din,
ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük
harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bu haber henüz yorumlanmamış...
|
|
|
|
|
|